Hakkımızda

Toplumsal yaşamın her alanında kamusal ya da özel alan fark etmeksizin şiddetin çeşitli biçimleriyle karşılaşıyor kimi zaman tepki gösteriyor, sesimizi yükseltiyoruz çoğu zaman ise görmezden geliyor ve dile getirmekten kaçınıyoruz. En önemlisi de toplumun çekirdeği olarak kabul edebileceğimiz özel alanda yaşanan şiddeti konuşmuyor, geleneksel yapı ya da rollerimizi kabullenmemiz gibi nedenlerle üzerini örtüyor, kanıksadığımız için de olağan ve normal karşılıyoruz. Oysa şiddet bir insanlık sorunudur yani kendini insan olarak niteleyen her bireyin rahatsızlık duyması gereken hasıraltı edilemeyecek kadar önemli bir sorundur. Karşısındaki kişinin insan olduğunun bilincinde olan, onun haklarına saygı duyan kişiden zaten bu şekilde davranması beklenemez. Bu nedenle öncelikle kişilere bu bilincin kazandırılması ve en önemlisi de farkındalık yaratılması gereklidir. Farkındalık yaratmak için de dile getirmek, üzerine gitmek, müdahale etmek gerekir. Bu kadar yaygın bir sorun olmasına rağmen konuşmamak elbette toplumun tümü üzerinde etkili olacak ve gerek fiziksel gerekse ruhsal açıdan sağlıklı bireyler yetişmesine engel olacaktır. Toplumsal yaşamın temel problemlerinin çözümü öncelikle sağlıklı bir ev ortamından geçer ve bunun için de geleneksel olarak kendimizi ait gördüğümüz kalıplardan kurtulmamız, rollerimizin gerektirdiklerini kabullenip sorgulamayan bireyler olarak yaşantımıza devam etmememiz gerekir. Öncelikle ailede eşitlik ve adalet sağlanmalıdır ki toplumda da sağlanabilsin. İnsan doğası gereği sorgulayan ve diğer canlılardan farkını bu şekilde ortaya koyan ve olanaklarını geliştirebilen bir canlıdır. Bu nedenlerle her şeyden önce insana bu olanaklarını geliştirmesi için fırsat yaratmak doğal olmayan, sonradan insan eliyle yaratılan eşitsizlik üzerine toplumun temel kurumsal yapılarını inşa etmemek gerekir. İnsan olarak bireylerin kadın erkek ayırt etmeksizin varlığına yakışır şekilde muamele görmeleri gerekir. Dolayısıyla hepimiz sürüp giden bu şiddet döngüsünün bir parçası olmak yerine sorgulamak ve mücadele etmek zorundayız. Tarih boyunca insanlar mücadele ederek sorunların üstesinden gelmiştir işte bunun için de toplumun ilerleme ve çağdaşlaşmasının öncülüğünü üstlenen temel bilimlerle ilgili çalışmalar yapmak ve temel toplumsal kurumları yeniden biçimlendirmek gerekir. Hukuk bu bilimlerden en önemlisidir. Bu önemi adalet arayışı içinde olması ve haklara ilişkin olmasından kaynaklanır. Bu çerçevede Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri olarak bizler, gerek Hukuk etik ve meslek etikleri, hukukta kadın gibi derslerimizde adaletin anlamını ve kadının genelde Hukuk sistemleri özelde ise Türk hukuk sistemi ve Türk toplumundaki yerini sorgulayarak, gerekse hukuk felsefesi dersimizde kurduğumuz öğrenci grupları içerisinde çeşitli çalışmalar yaparak sorunun farkına varmak ve çözüme yönelik öneriler geliştirmeye çalışıyoruz. Bu derslerle ilk tanışmamızdan beri vurguladığımız etik-ahlak ayrımı bile dersimizin çok küçük bir parçası da olsa, aslında sadece bir değer yargısı olmasına rağmen toplumsal açıdan güçlü bir bağlılık duyduğumuz bazı kuralları, özellikle bu kuralların kadın erkek eşitsizliğini güçlendirip nasıl kadını eve hapsedip erkeğe kadın üzerinde tahakküm kurma, baskı, şiddet uygulama, sindirme gibi haklar tanıdığını ve aslında doğal bir durum olmamasına rağmen nasıl aile kurumundan itibaren adaletsiz bir toplumsal yapılanmanın içinde yaşamak zorunda bırakıldığımızı fark ettirdi. Gruplarla yaptığımız çalışmalarda aslında fark etmemiz gereken olguların bunlarla sınırlı olmadığını sözgelimi izlediğimiz her duruşmada şiddetin, negatif anlamıyla ayrımcılığın ne kadar aşırı boyutlara ulaşabildiğini ve burada özelikle kanun koyucu ve uygulayıcılara ne kadar büyük bir görev düştüğünü gördük. Hukukçular haksızlıklarla en çok mücadele etmesi gereken, toplum sorunlarına duyarlı olması beklenen en önemli kesimdir. Bu nedenle öncelikle hukuk eğitimi alan kişilere okuldan itibaren bu bilincin kazandırılması büyük önem arz eder. Bu bağlamda temel amacımız derslerimizden başlayarak sorunları saptamak ve çözüm önerileri getirmektir. Bu amaç doğrultusunda Ev-İçi Adalet Birimi, ev-içi şiddet sorununda çözüme yönelik mücadeleye katkıda bulunabilmek için yaklaşık 2009 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi bünyesinde kuruldu. Birim cinsiyet temelli ayrımcılığa ve ev-içi şiddete karşı politika ve çözüm üretmeyi, bunu yaparken de elinden geldiğince hızlı bir biçimde kurumsallaşmayı ve birikim oluşturmayı hedeflemektedir. Bu hedef doğrultusunda bir yandan, ev-içi şiddetle ilgili ulusal ve uluslararası konferanslar ve çalıştaylar düzenlenmekte, diğer yandan doğrudan şiddet gören kadınlara ulaşabilmek için cezaevlerine, belediyelerin kadın lokallerine, liselere gidilerek mevcut sorunlara tek tek çözüm aranmakta veya kadınların ev içerisinde veya iş hayatında sahip oldukları haklar konusunda genel bilgilendirmeye yönelik çalışmalar yapılmaktadır.

Ev-içi şiddet, cinsiyet ayrımcılığı, cinsel taciz, cinsiyet temelli mobbing gibi saldırılara maruz kalan mağdurlar birimimizde bilgilendirme hizmetinden yüz yüze faydalanabilmektedirler. Yine birime gelenlere hangi sosyal yardım kurumlarının ne türlü yardımlar yaptığı, bu kurumlara, vakıflara veya belediyelere nasıl başvurulacağı gibi sosyal konularda bilgi ve destek sağlanmaktadır. Ayrıca hukuk fakültesi öğrencilerine, ev-içi şiddet hakkında hukuk kliniği çalışmaları yaptırılmaktadır. Bu tür çalışmalar da öncelikli hedef öğrencilerin bu soruna dair farkındalıklarının arttırılması ve çözüm üretme konusundaki yetkinlik ve deneyimlerinin geliştirilmesidir.

Vildan Akman-Eylül Solak
2011-2012 Öğretim Dönemi 3.Sınıf AÜ Hukuk Fakültesi Öğrencileri